24 Temmuz 2024 Çarşamba

Geçiş dönemi

Arkadaşım birkaç hafta sonra İtalya'ya geldi, zaman ikimizi de başka insanlara dönüştürmüştü, ama tanıştığım yeni insandan çok hoşlanmıştım. Arkadaşlığımız kısa zamanda boyut değiştirdi. Nereye gideceğini kestiremediğim bir uzun mesafe ilişkisinin içindeydik, İtalya'nın ve onun yaşadığı ülkenin çeşitli şehirlerinde dolanıp duruyorduk. İlginç olan her buluşmada beslenme ve boşaltım sistemimin bozuluyor olmasıydı: Yeteri kadar sebze ve sulu yemek yiyemediğim için günlerce tuvalete çıkamıyordum. Egzersiz yapamadığımı, yeteri kadar yürüyemediğimi hissediyor, bu yüzden hazımsızlık yaşıyor, patlayacak gibi hissediyordum. 

Eve, eski düzenime geri döndüğümde her şey yoluna giriyordu. Yeteri kadar yürümediğimi düşündüğüm zamanlarda dışarı çıkıp en az 10.000 adım atana kadar dışarıda dolanıyordum. 

Çok geçmeden X. ile evlenmeye karar verdik. Bundan sonra kendisini X. şeklinde anacağım :) . İtalya'dan ayrılmayı hiç istemiyor olsam da iş durumları açısından benim oraya gitmem daha elverişli görünüyordu. Yüksek lisanstan mezun olmuştum ve onun yaşadığı ülkede iş bulabileceğimi düşünüyordum. Birkaç ay sonra kalbimde büyük bir İtalya sevgisiyle İtalya'dan ayrıldım.

20'li yaşlarına kadar tombul yaşamış, sonra 14 kilo kaybetmiş, sonrasında hatrı sayılır bir zamanını sağlıklı bir bedene sahip olmaya vakfetmiş olan ben, incecik bir gelin olmuştum. O günkü bedenime dair en ufak bir rahatsızlığım yok. Ancak söylemem gerekir ki düğün yaptıktan sonra anladım ki düğün, gelin ve damat için hiç eğlenceli bir olay değilmiş. İki arada bir derede gelin odasında ağzımıza tıkıştırdığımız iki lokmadan, müzikten, danstan hiçbir şey anlamadım, tek hissettiğim telaş ve yorgunluktu. En yakın arkadaşım da evlenirken böyle hissetmişti, onu güldürmek için yaptığım şebek suratlar onu sadece eser miktarda gülümsetebilmişti. Onu anca şimdi anlayabiliyorum, ancak o günlere dair içimde kalan, "keşke şunu da yapsaydım" dediğim hiçbir şey yok neyse ki. 

Balayından sonra, yaz mevsiminin ortasında o Kuzey Avrupa ülkesine taşındım. (Bundan sonra K. şeklinde anılacak.)  İtalya'dan çok farklıydı burası. 1800'lerden çıkmış gibi duran İtalya ile kıyaslarsak, burada mimari farklıydı, İtalya'daki kentlere pek benzemiyordu. Ayrıca yaşadığım şehirde nüfus azdı ve turist pek yoktu. Yazın ortasında olmamıza rağmen hava pek de yaz gibi değildi, ancak hava geç saate kadar kararmıyordu. Yeşildi, içinde tek tük insan görebileceğiniz büyük parkların içinden nehirler akıyordu, içinde ördekler yüzüyordu. Parkları kendiliğinden üreyen böğürtlenler, renk renk çiçekler süslüyordu. Serindi, yaz elbiselerini ve sandaletleri nadiren giyebiliyordum. Yürüyüş yapmak istediğimde sokaklar boyunca bahçeli evlerin arasından geçerek anca mağazalara ve restoranlara ulaşabiliyordum. İtalya'daki moda ve sokaklarda salınarak yürüyen şık giyinen hanımefendi ve beyefendilerin yerini, yanımdan geçen bisiklet sürüleri almıştı.

22 Temmuz 2024 Pazartesi

Chloe Ting - ev egzersizleri dönemi

 Bu noktada sahip olduğum beden algısının %100 sağlıklı olmadığını da söylemeliyim: Her sahil kenarı tatiline gideceğim zaman hafiften bir bikini tedirginliği ruhumu kemirir. Tombiş de olsalar bacaklarım yürümemi sağlıyor, kollarım yük taşıyorlar. Bu beden olmadan hayatta kalmam imkansız, o halde onu bu kadar aşağılamanın anlamı ne? Hiçbir zaman tatmin olamadık günümüz insanı olarak burnumuzdan, dudaklarımızdan, gözlerimizin renginden, yaş alan cildimizden... Neden?

Hayatımın hiçbir döneminde estetik vs. yaptırmayı düşünmüyor olsam da (en azından şu anki bakış açım bu) kilo anlamında her zaman ulaşmam gereken daha ileri bir seviye varmış gibi hissettim çoğu zaman. İtalya'da olduğum zaman zarfında da bazen böyle hissettim. 

Yine abartmadan tatlı, pizza vs. yiyordum ancak her tarafa yürüyordum, ve saat 19.00'dan sonra bir şey yemiyordum. Gün içerisinde 20.000 adım bile atmış olsam akşam 9-10 gibi egzersizlerimi ihmal etmiyordum. Bir süre sonra yatmadan önce yaptığım egzersizlerin uyumamı kolaylaştırdığını fark ettim, çünkü seyahatte olduğum, tatil yaptığım vs. zamanlar egzersiz yapamadığımda gece uyumakta zorlanıyordum. 

Chloe Ting, egzersiz yapmaya çok alışkın olmayan bireyler için 10,15,20 dakikalık videolar hazırlayarak bunlardan iki haftalık-bir aylık programlar oluşturuyor. Bir websitesi var, oradan programlara tıklayarak videolara ulaşıyorsunuz. Eğer bir spor geçmişiniz varsa egzersizler size hafif gelecektir, ancak sağlık durumu elverişli olan başlangıç seviyesindeki kişiler için güzel olabilir. Kısa zamanda güzel sonuçlar alabiliyorsunuz. (Sakatlanmamak için başlamadan önce doktorunuza danışınız.) Chloe Ting'ten sonra Pamela Reif gibi başka sporcuların Youtube videolarına da denk geldim ve ev egzersizlerinin bana epey yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Kişisel tecrübem Pamela Reif'ın egzersizlerinin kasları daha çok hissettirdiği yönünde, Chloe Ting ise göreceli daha hafif egzersizleri daha yüksek bir tempoyla yaptırıyor.

Türkiye'ye geldiğim bir yaz, genel kontrol için kan tahlili yaptırdım ve çok da sağlıksız beslendiğimi düşünmüyor olmama rağmen kolesterolüm biraz yüksekti. İyi haber, iyi kolesterolümün (HDL) de yüksek olmasıydı. Bunun yanında insülin direncim de bana oradan göz kırpıyordu. Doktor "bu kiloda insülin direncin var, 80 kilo olsan bu rakam çok daha yüksek olurdu. Sakın kilo alma" demişti. Bu kan tahlilinden sonra her ne kadar tatlıyı yeniden bırakmam gerektiğine ikna olmuş olsam da ne yazık ki dirayetimi koruyamadım. Kilomu aşağı yukarı koruyor olsam da tatlı ve diğer karbonhidratları yemeyi sürdürdüm.

İtalya'da yüksek lisansıma devam ederken bir gün, liseden uzun yıllardır görüşmediğim bir arkadaşla yazıştık. Kuzey Avrupa'da bir ülkede yaşıyordu. "Ne zaman görüşelim, he he bir ara görüşelim" derken birkaç saat içinde İtalya'ya bilet aldı. Birkaç hafta içinde İtalya'ya geliyordu, kendisine karşı pek boş değildim ancak bir yandan da yılların onu nasıl birine dönüştürmüş olduğunu kestiremiyordum. 

21 Temmuz 2024 Pazar

Yıllar sonra - yeniden merhaba!

 Merhaba!

Uzun zamandır yazmıyorum, sadece bu blog'u değil, duygularımı ifade ettiğim birçok mecrayı da (Youtube vlog'larımı vs) ihmal etmiştim. Ama içimde epeydir kıpırdanan sayfalarca yazma isteğim sonunda ağır bastı ve işte burdayım :) Biraz konuşalım mı?..

Görüşmeyeli çok şey oldu. Ara ara tekrarladığım Sıfır Şeker dönemimi yıllar önce "insan kendine 'asla'lar yaratmamalı, kendini katı kurallarla kısıtlamamalı, neden hayatımı kurallarla ve 'olması gereken' listeleriyle donatıyorum" gibi düşüncelerle sona erdirmiştim. Hayatımın çok keyifli bir dönemindeydim ve kendimi çok güzel, çok sağlıklı, çok başarılı hissediyordum. Beyaz yaka hayatımı sonlandırmıştım ve konservatuvarda okuyordum. Samimi birkaç arkadaşımla okul çıkışında bir pastaneye gidecektik, niyeti bozmuştum. Aylardır sürdürdüğüm Sıfır Şeker dönemimi bitter çikolatalı çok yoğun bir pastadan aldığım ilk lokmayla bitirişimi arkadaşım videoya almıştı. Uzun süre şeker yemeyince o ilk lokma farklı geliyor. Sıkıntım, tatlıyı alışkanlık haline getirmek. O hazzı her daim aramak, ancak gerçekten çok nadiren bulabilmek. Hiçbir tatlı artık %100 tatmin etmiyor. Neden bilmiyorum, çok sık yediğimden mi?...

Konservatuvarın 3. senesinde, önceden böyle yapacağımı hiç düşünmüyordum ama, Erasmus programına katılarak İtalya'ya gittim. Aslında Sıfır Şeker uygulamıyordum, çok sık olmamasına dikkat ederek makarna, pizza, tatlı vs. yiyordum ancak hareketli olduğum, her tarafa yürüdüğüm için o dönemde gayet fittim. Ben İtalya'dan dönmek üzereyken dünyada pandemi patladı. Karantina dönemini annemin yanında geçirdim.

O dönemde hiiç fark etmeden, evde lahmacunlar dondurmalar yapıp eve künefe söyleyerek 62'ye kadar çıkmışım ancak bunu aylar sonra fark ettim. Bugünkü bakış açımla en azından markete arabayla gitmeyebilirmişiz, ancak o zamanlar savaştığımız virüsü o kadar da tanımıyor olduğumuz için annem çıkarabileceği en tiz sesiyle "HAAYIR!" diye karşı çıkarak, evimizin önündeki -beş dakikada bir 2 insan geçen- sokağın çok tehlikeli olduğunu söylemişti. Yaptığım en büyük hareket, evin arka bahçesinde dolanmaktı. O dönem bana biraz pahalıya mal oldu. 

Video sınavlarla mezun olduktan sonra İtalya'ya bu sefer yüksek lisans sınavları için geri döndüğümde durumun vehametinin farkına varmıştım. (Durumun vehameti derken durumumu kimseyle karşılaştırmadığımı, geçmişteki hikayem dolayısıyla kilo durumumun benim için önemli olduğunu hatırlatırım. Detaylar için lütfen önceki yazılarımı okuyunuz :) ) Derken o sırada Youtube'ta karşıma çıkan "Chloe Ting öncesi-sonrası" konulu videolar beni Chloe Ting ile tanıştırdı, iki haftalık bir egzersiz programıyla değişebilir miydim?..

Her gün yoğun bir şekilde sınavlara hazırlanırken bir yandan da egzersiz yapıyordum. Çocukluğumda gittiğim kursları saymazsak, yürüyüş, koşu (bu konuda dertliyim biliyorsunuz :) ), pilates ve yoga dışında bir spor yapma alışkanlığım pek yoktu; o yüzden bu egzersizler bana pek kolay gelmemişti. İtalya'da kısa süreliğine kaldığım B&B'de yere mat yerine serdiğim havlu pek yardımcı olmuyordu, dizlerim ve dirseklerim morarmıştı ama umursamıyordum. Şehir değişikliği dolayısıyla taşındığım diğer iki B&B'de de internete ulaşamam diye videoları bilgisayara indirmiştim, engel tanımıyordum.

İki haftalık program sonrası karın bölgemin görüntüsü hakikaten değişmişti. Akşam 9 gibi yediğim meyve/atıştırmalıkların yerine artık spor alışkanlığını koymuştum. Hayatımda günlük en az 10.000 adım attığım, her akşam spor yaptığım bir dönem başlamıştı. Birkaç ay içerisinde keyifle 56-57 kiloya düşmüştüm, farkında bile değildim. Etraftan bir iltifat aldığımda şaşırıyor, kendimi hala kilolu hissediyordum.

24 Nisan 2016 Pazar

Ah Şu Koruma Meselesi

Fazla kilolarımı verdikten sonra formumu nasıl koruyacağım diye düşünürken yanlışlıkla 60.1 kg'da sonsuza dek kalmanın yolunu buldum galiba, zira son bir haftadır tartıdaki rakam gram oynamıyor! 59'lu kilolara düşeyim de buralara iftiharla yazayım diye günlerce bekledim halbuki :( Sorun yok, belki tartımın yeteri kadar hassas olmamasından ya da olası bir vücut ödeminden, vücut direncimden kaynaklanıyordur diye birkaç gün daha bu diyeti denemeyi sürdüreceğim.

Önceki yazımda söylediğim gibi uyguladığım bu menü aslında, zamanında koruma menüsü olarak kullandığım listenin tatlılardan arındırılmış hali; ama ben yine de bu listeyle uzun vadede de olsa kilo kaybedeceğime inanıyorum. Zira sağlıklı beslendiğimiz ve karbonhidrattan uzak durduğumuz sürece vücudumuz ideal formuna dönme eğilimi gösterir. Ancak görünen o ki bu sefer süreç biraz yavaş işliyor, bunun kötü tarafı bir süre sonra motivasyon kaybı yaratacak olması, bu yüzden geçmişte kullandığım diyet listelerinin "tatlıdan arındırılmış halini" birkaç gün sonra yürürlüğe sokmaya karar verdim.

Bunun yanı sıra, kilolarımı verdikten sonra nasıl korurum diye düşünürken kendimce birkaç hesap yaptım. Yaptığım diyet kalori diyeti olmasa da, acaba vakti zamanında günde ortalama kaç kaloriyle, ve nasıl bir protein/karbonhidrat oranıyla kilomu korumuştum (hatta 56'dan 55'e düşmüştüm), bunu anlamaya çalıştım ve buna benzer bir diyet uydurarak yine aynısını yapabilir miyim diye denemeye karar verdim. (Elbette daha deneyemedim)

Bir Excel dosyası oluşturdum (yönlendirmemek amaçlı buradan paylaşmıyorum) ve bütün bir gün yediklerimi kcal, karbonhidrat, protein, yağ, sodyum, potasyum, A, C vitaminleri ve demir içerikleri açısından listeledim. (Zira bu miktarları (gram/miligram) bulmak internet sayesinde artık çok kolay.) Böylece diyetimde kalori miktarı, karbonhidrat ve protein oranının yanı sıra, ihtiyacım olan vitamin, potasyum ve benzerini de kontrol edebilecektim. Uydurma hesaplarıma göre beni 56 kg'da tutmayı başaran koruma menüm:
Günlük ortalama 1429 kalori,
Karbonhidrat : % 62.8
Protein : % 18,2
Yağ : % 19 içeriyordu ve haftada 1 sebzeli bulgur pilavı, 1 sebzeli makarna, 1 baklagil, 1 beyaz et, 1 balık, 2 ızgara et, 3 sütlü tatlı ve 1 yaş pasta öğünü içeriyordu.

Ben bu menüden tatlıları çıkarttığımda şu an uygulamakta olduğum diyet listem :
Günlük ortalama 1321 kalori,
Karbonhidrat : % 59,2
Protein : % 20,3
Yağ : % 20,5 haline geliyordu.

Bu hesaplarım aşağı yukarı doğruysa eğer, 56 kiloya düştüğümde kendime tatlı içermeyen bir koruma menüsü yaratabilir miydim? Kalori miktarını sabit tutup proteini artırıp karbonhidratı düşürerek bunu hesaplamaya çalıştım, ortaya şöyle bir şey çıktı :
Günlük ortalama 1429 kalori,
Karbonhidrat : % 57,8
Protein : % 21,4
Yağ : % 20,8  ve haftada 1 sebzeli bulgur pilavı, 1 sebzeli makarna, 1 baklagil, 1 beyaz et, 2 balık, 3 ızgara et

Peki ya bu kalori miktarını biraz azaltarak kilomu 54'ken 53'e düşürebilir miydim? Mesela şöyle bir menü yaratsam n'olurdu:
Günlük ortalama 1344 kalori,
Karbonhidrat : % 55,5
Protein : % 22,3
Yağ : % 22,2 ve haftada 1 sebzeli bulgur pilavı, 1 sebzeli makarna, 1 baklagil, 1 beyaz et, 2 balık, 3 ızgara et

Gerçekten bilmiyorum! Acaba kilomuzu korumak için takip etmemiz gereken beslenme düzeni nasıl bir şeydir? Kesinlikle kişiye özel olduğunu düşünüyorum, ve gerçekten merak ediyorum. Zamanı geldiğinde, bunu kendimce deneme-yanılma yöntemleriyle anlamaya çalışacağım.

Şu an uygulamakta olduğum menüyü bıraktıktan sonra geçmişte kullandığım diyet listelerinden birinin tatlıdan arındırılmış halini kullanacağımı söylemiştim. Yaptığım hesaplara göre o diyet şöyle bir şeye tekabül ediyor:
Günlük ortalama 1068 kalori,
Karbonhidrat : % 58,7
Protein : % 21,3
Yağ : % 20,0 ve haftada 1 baklagil, 3 beyaz et, 1 balık, 1 sütlü tatlı, 1 kabak tatlısı, 1 helva

Kalori miktarını, yani vücuduma giren enerjiyi çok fazla düşürmek istemediğimden aynı kalori miktarıyla, yine tatlıyı yok edip onun yerine proteini (baklagil, yumurta, yoğurt vs) artırarak başka bir diyet yaratmaya çalıştım :
Günlük ortalama 1069 kalori,
Karbonhidrat : % 57,8
Protein : % 21,6
Yağ : % 20,6 ve haftada 2 baklagil, 3 beyaz et, 1 balık

Bu yarattığım menüyü uygulamaya çalışacağım. Günde 2,5 lt su, sıfır şekerle, ve bol bol yiyerek. Ne olacağını hep beraber göreceğiz :)

Bir dahaki görüşmemizde tartıda onlar basamağı 5 olan rakamlar görme dileğiyle :)

Not: Diyet uzmanı ya da beslenme ilgili eğitim almış bir insan olmadığım için beslenme konusundaki yorumlarımın/düşüncelerimin kişisel olduğunu, yazılarımın tavsiye içerikli olmadığını önemle belirtmek isterim.

13 Nisan 2016 Çarşamba

Sil Baştan

Bütün gece uyuyamadım ama sabah 8'de kalktım. Motivasyonun alasına sahiptim, daha iyi nasıl bir sebebim olabilirdi?.. Diyet yaptığım zamanlarda sabah kalkmak için en güçlü motivasyon az sonra tartılacağım gerçeğiydi ("Bugün kaç kilo çıkacağım acaba?"), gene öyle oldu: Lavabodan döndüğüm gibi tartı. Akşam tartıldığınızda sabahkinden daha ağır çıkarsınız çoğu zaman, dolayısıyla gördüğüm rakam bu sefer 61.6. İyi, verilecek kilolardan 1 düşmüş olduk.

Geçen yazımı yazarken de farkındaydım, ama bu konuyu sonraki yazıma bırakmak istedim: 62.3 kilo çıktım diye yaşadığım şoklar, kimileri için komik, sinir bozucu gelebilir. Bir süre önce yakın bir arkadaşım kısa süreliğine 57-58 kiloya çıktığındaki söylemleri de bana sıradan gelmişti. Halbuki muhtemelen kendisi o anda duba gibi hissediyordu! Başka bir arkadaşım "benim sınırım 53, ondan yukarı çıkmamam gerekiyor" demişti. Hangi kiloda sağlıklı olacağınız boyunuzla da alakalı tabii, ama benim boyum 1.63 olduğu için 62.3 kilo pek sağlıklı görünmüyor. Bu kiloya, ve belki daha fazlalarına, aylar yıllar içerisinde fark etmeden varıyorsunuz: Önce 57'ye çıkıyor, "1 kilo almışım" diyorsunuz, sonra 58, sonra 59 oluyorsunuz. 62 kiloyu normal kabul ettiğiniz anda kendinizi 72'yi görmeye hazırlayın: Bedeniniz asla durmuyor, kontrol mekanizması o değil, sizsiniz.

Kontrol mekanizması benim. Ne "kilo mu aldın?" diyenler, ne de "kilo mu verdin?" ya da "hiç belli olmuyor, bence böyle de çok güzelsin" diyen şeker insanlar. Bu yüzden her şeye yeniden başladım. Yıllar önce Hayriye hanımın bana Koruma Menüsü diye verdiği listeden bütün tatlıları çıkarttım, onu uyguluyorum. Amacı koruma olmasına rağmen vakti zamanında bu menüyle (içinde haftada 3 sütlü tatlı, 1 yaş pasta barındırıyordu) bir ayda 56'dan 55'e düşmüştüm. Bu sefer niyetim 56'dan biraz aşağı düşmek ve orada kalmak. Koruma, diyetin bence en zor bölümü ve bunu bu sefer nasıl yapacağımı ne yazık ki hala bilmiyorum. Belki 6 ay koruma menüsüyle beslenirim!?!

Koruma, bence en çok, kısa sürede çok kilo verdiren diyetlerden sonra zor. Normalde tüketmediğiniz sebze suları, diyet bisküviler, hatta ilaçlarla, doymadan verdiğiniz kilolardan bahsediyorum. Bunları tüketmeyi diyetten sonra bıraktığınız için, vücut "kıtlık dönemi"nin sona erdiğini düşünüyor ve eski halinize geri dönme eğilimi gösteriyor. Benim yaptığım diyet son derece sağlıklı ve doğal olmasına rağmen, hayatıma yüksek dozda karbonhidrat sokarak kilo almak ise ne yazık ki diyetimin değil, bizzat benim başarım.

Canım artık çikolata çekmiyor, dondurma da, helva da yemek istemiyor (neden acaba!). Günde 2-2.5 litre su dahil, bütün kurallara uyuyorum, her sabah tartılıp duvara yapıştırdığım kağıda kilomu not alıyorum. (Bugün itibariyle 60.8 kiloyum.)
Diyetinizin kurallarına olan hassasiyetiniz, diyetinizin başarısının anahtarı. Özellikle de ilk günlerde. Abartın, psikopat bir şekilde -sakın ha sakın aç kalmayın- kurallara uyun. "Bugün de bunu yiyivereyim" dediğinizin ertesi günü de başka bir şey yiyiverirsiniz çünkü. 10 dakikada bir saatime bakarak su içtiğim gerçeğini en yakın arkadaşım yıllardır unutmadı, amcamlarla kebap yemeye giderken beslenme uzmanımı arayıp "bugün makarna yemem gerekiyordu, et yesem olur mu?" diye sordum ama, o 14 kiloyu da verdim.

Bir daha yapacağım.

10 Nisan 2016 Pazar

Aynadaki Yüz

Tatlısızlığa katlanmak, ne kadar zamandır tatlı yemiyorsanız o kadar kolay. Sıfır Şeker'e "ara" verdiğim ilk dönemlerde tatlı yememek çok daha kolaydı. Artık evin önünden geçerken gördüğüm marketler bana dondurma almamı buyurmuyordu, helvanın, tahin-pekmez'in içine düşmemiştim.

Bu "ara", başlarda epey rahatlatıcıydı, kendimi kısıtlamak zorunda değildim; hastası olduğum yiyecekleri "bir süre" istediğim kadar yiyebilirdim. Sabahları içtiğim sütlü Türk kahvesine artık buzdolabındaki epeydir ellenmemiş tablet çikolata eşlik edebilirdi mesela. Her gün 2-3 tane. Başlarda pek fark etmiyor sizin için bu değişiklik, sonraları bunun keyfini almaya başlıyorsunuz. Bir süre sonra bir fark ediyorsunuz ki sonunda dolaptaki tablet çikolata bitmiş ve siz gayet bunun eksikliğini hissediyorsunuz! "Yanına -eskiden yaptığım gibi- badem mi koysam acaba??..." Ne var ki evde badem de kalmamış, çünkü ben zaten epeydir kuru meyve, badem ve türevlerini tüketmez olmuşum, yani tebrikler, beslenme alışkanlıklarımı tekrardan değiştirmeye başlamışım!

İçine girebildiğim pantolonlar her gün daha da dar, ve sonunda "o sıkıştırıyor", "bu sıkıştırıyor" diye diye giyebildiğim pantolon sayısı 3'e inmiş, eşofman tercih ediyorum evin yakınında dolaştığımda. Bluzlar ise sırt kısımlarından uzayacaklar nerdeyse, zira pantolon-bluz arasında açılmaya başlayan bel/kalça bölgesi gözükmesin diye çekiştiriyorum sürekli. Dar yarım kollu tişörtlerim koltuk altı bölgesinden sıkıştırmaya başladı, bana öyle geliyormuş gibi davranıyorum. Etek giymeyeli çok oldu, çünkü bütün etekler, genişleyen kalçanın etkisiyle yukarı çıkıyor yürürken, iki adımda bir aşağı çekiştirmek tam bir işkence; normalde diz üstü boydalar halbuki.

Pekala, bu söyleyeceğim durumu da anca benim gibi tombiş olanlar bilir sanırım: yürürken iki bacağın birbirine sürtme sınırını geçeli epey oldu. Yıllar önce beslenme uzmanım bir gün şöyle demişti: "Biliyor musun, eskiden bacaklarım birbirine sürterdi benim yürürken!" Ben bu durumu hayatım boyunca yaşadım! Tabii bu durum sadece üzerinizde şort/pantolon yoksa fark ediliyor. Çocukluğumda/gençliğimde sahilde meşhur yürüyüş/koşularımı yaparken bu yüzden bacaklarım yara olurdu. Bu durumun ortadan kalktığını ilk defa kilolarımı verdiğimde, 56'dan birkaç kilo yukarıdayken fark etmiş, çok sevinmiştim. Bu sınırı tekrar aştığımı görmek, kilo aldığımın en can sıkıcı göstergelerinden biri.

Sonra yüzüm. Yüzüm değişiyor kilo aldığımda. Bilmiyorum, bu saydıklarımdan hangisi en can sıkıcı acaba?! Bunların hepsini görüyor, ama görmezden geliyorsunuz. Bedeninizi, kilonuzu daha bol kıyafetlerle, kalçayı örten kıyafetlerle kapatmaya çalışmak geçici bir çare olabilir, ancak bu çare hiçbir zaman tartıdaki rakamı değiştirmez. Tartıdaki rakam, siz ne giyerseniz giyin aynıdır. Zaten bu yüzden tartıya çıkmıyorsunuz!

Derken insanlarla konuşurken "kilo aldım" demeye başlıyorsunuz, ama nazik, şeker, fiziksel özelliklerinize önem vermeyen, dikkat etmeyen insanlar "ay yok canım, aynısın bence" diye cevap veriyorlar, siz de zaten bunu duymak istiyorsunuz! Bu cümle sizi rahatlatıyor, normal yaşamınıza devam ediyorsunuz. Bir fotoğraf çekiyorsunuz, "ay yüzüm kocaman" diye düşünüyor, sonra "ben buyum, yapacak bir şey yok" diyorsunuz. Birkaç dünya tatlısı insan daha "kilo mu verdin" diyor, "gerçekten verdim mi acaba" deyip normal yaşamınız + birkaç tatlı daha ile devam ediyorsunuz. Sonra profilden çekilmiş, yüzünüzü, ve oturduğunuz için kocaman olmuş göbeğinizi bütün heybetiyle gösteren bir fotoğrafınızı gören babanız, Whatsapp grubundan "afiyet olsun kızım yaramış" diye mesaj atıyor. Ne tatlı! O an mesajı gören, sizi ve babanızı teselli etmek isteyen dünyalar tatlısı insanlar fotoğrafınızı bir de karşıdan çekip "önceki resimde hakikaten kilolu çıkmış ama aslında öyle değil" diye cevap veriyorlar. Aynaya bakıyorsunuz. Bir daha bakıyorsunuz. Buna bir son vermeliyim. Bugün olmadı. Yarın. Yarın olsun.

Yarının birçok yarın sonrasında, canım hiç olmadığı kadar tatlı istiyor. Eskiden buna menstrüasyon dönemi vs gibi kılıflar uydururdum. Gerçek şu ki gerçek bir motivasyona hiçbir döngü engel olamıyor, yaşadım, gördüm. Hissetmiyorsunuz bile. Anca bir miktar iştah artışı söz konusu olabiliyor, da üç kaşık daha taze fasülye yesen n'olur yemesen n'olur? Engel olabileceğini bildiğin halde engel olamamak çok daha can yakıcı! İnsanın canı sabahtan akşama kadar çikolata yemek ister mi? İstiyor işte. Sonunda dayanamıyorum, evin yakınlarındaki bakkaldan iki paket çikolata alıyorum. Daha eve gelmeden paketlerden birini açıyorum. Bu fazla sütlü, bitter olanı aç. Açıyorum. O gün o paketi bitiriyor, akşam yemek yemiyorum. Aferin, akşam yemeği yerine yine tatlı yedin. Midem bulanıyor çikolatadan. Buna rağmen o paketten kalan iki kareyi daha ağzıma atıyorum. Her şeye rağmen. Hayatı boyunca "tombak kızım" diye hitap edilen, bedeninden utanç duyan bir kız olmama rağmen. Kilolarımı yıllar önce vermiş, ama tekrar almakta olmama rağmen.

Ertesi gün oluyor, diğer paket çikolatayı da sütlü Türk kahvesi eşliğinde bitiriyorum. Mutsuzum, hiç memnun değilim bu yaptığımdan. Gün boyunca n'aptığımı sorguluyor, sorguladıkça daha çok üzülüyorum. Gece oluyor. Yatmadan önce odamdaki aynaya takılıyor gözüm. Bu ben miyim? Orada kalıyorum. Aynaya yaklaşıyor, tekrar bakıyorum. Yanaklarım ne kadar büyümüş, gözlerim ve burnum küçük bir ayrıntı gibi kalmış sanki yanında. Bu sanki yıllar önceki ben'im. Dayanamıyorum, gecenin bu saatinde tartılacağım. Muhtemelen bu göreceğim, sabahki kilomdan daha fazla olacak ama tartılacağım. Soyunuyor, tartıya çıkıyorum. 62.3.

62.3. 62.3. 62.3.

Yan odadan boş bir kağıt alıyor, duvara yapıştırıyorum. Yazıyorum:
7.04. 62.3

"Yarın başka bir gün olacak."

Bütün gece uyuyamıyorum.

3 Mart 2016 Perşembe

O Tatlı Artık "O Kadar" da Güzel Değil

Sıfır Şeker beslendiğim dönemde ideal kilom olan 56 kiloya kadar inmeyi başarmıştım. Evet yapmıştım bunu. Bu gerçekten inanılmaz derecede zevkli bir durumdu ve tabii ki kendimi alışverişe vermiştim! Uzun zamandır üzerime tıkış tıkış gelen pantolonlar bol geliyordu, dolayısıyla epeydir giymekten çekindiğim pantolonlarımı rahat rahat giyiyordum, aynaya baktığımda gördüğüm bedeni daha çok beğeniyordum; ama her şey tam da o en rahat olduğum anda başladı: Hedefe ulaşmış, misyonumu yerine getirmiştim, artık kaçamak yapabilirdim (!). İşte diyetlerde yaptığımız en büyük hata: Şımarmak. "Kilo verdim, o halde artık alabilirim." Komik değil mi ama?...

Hamur işlerine sarmıştım, ancak neyse ki henüz Sıfır Şeker'i ihlal etmemiştim. Sıfır Şeker'e ara vereceğim tek gün doğum günümdü, ve sabırla o günü bekliyordum. O gün sınırsız tatlı tüketme izni vermiştim kendime.

Sanıyorum kimse sabah kahvaltısı için yaklaşık bir saat boyunca fıstık ezmesi aramamıştır. İşte o manyak benim. Fıstık ezmesi dışında birkaç (?!) tatlı daha yedim o gün. İlk izlenimlerim: Aylardan sonra ilk defa tatlı yemek o kadar da iyi hissettirmiyor. Hatta ve hatta, beklediğinizi bulamıyorsunuz. Her lokmanızda o lokmanın daha lezzetli olmasını umuyor, ama o eskiden aldığınız hazzı bir türlü alamıyorsunuz. E güzel bir şey tabii, ama "o kadar" da güzel değil. Taze fasülyeden çok da farklı değil! "Bugün doğum günüm, bari şu pastayı da yiyeyim" diyor, onu da yiyorsunuz, ama yok, o da umduğunuz gibi değil. Aylar sonra yeniden tatlı yemek işte böyle bir şeydi. Bu güzel bir haber sanırım. Tatlı isteğinizin zamanla köreldiğini, aylarca tatlı yemeyince artık tatlıdan eskisi gibi keyif almayacağınızı, canınızın eskisi gibi tatlı çekmeyeceğini gösteriyor. Ama yalnızca ve yalnızca, siz tatlıyı vücudunuza yeniden hatırlatana kadar.

Doğum günüm geçti, ertesi gün arkadaşlarla yurt dışına gitmiştik. Bir Starbucks'ta kahvemi almış otururken birden önümde bir dilim pasta peydah oldu: Yanındaki peçetenin üstünde de "Happy Birthday =)" yazıyordu. İhlal 1. Gerekçe 1: Bugün de doğum günüm sayılır. Gerekçe 2: Arkadaşlarımın bana sürpriz olsun diye aldığı pastayı nasıl reddedebilirim ki? Kahve de ummadığım şekilde tatlı olunca aşırı doz şekerden gidiyorum sanmıştım.

Aradan günler geçti, canım fazlaca tatlı istemeye başlamıştı. Kahve niyetine Mocha (içinde bolca çikolata vardır) alıyor, hamur işlerine devam ediyordum. Dışarıda yediğim yemeklerde etin yanına konulan patatesler her seferinde daha çok eksilir olmuştu! Yaprak sarması mı yeseydim pizza mı? Hı hı evet, sıfır şeker besleniyordum.

Sonunda bu işe bir süreliğine ara vermeye karar verdim. Yoğun ve stresli bir dönemden geçiyordum ve bir de bunun için uğraşamayacaktım (!). (Ne demiştim, yemek yemeyi duygusal bir eylem boyutundan çıkarmak gerek.) İlk aldığım tatlılar : dondurulmuş tahinli çörek, çilekli cheesecake'li dondurma ve Tadelle'nin dondurması. Tadelle'nin dondurmasını daha marketten çıkar çıkmaz mideye indirdim. Beklentim gene karşılanmamıştı, olsun, belki bir sonraki karşılar. Akşam yemeği yerine tatlı, yeniden. Diyetimde yaptığım en büyük hatalardan belki de ikincisi, söylemiş miydim: akşam yemeği hazırlamamak, akşam yemeği yerine tatlı yemek.

Mideye yemek istemeyeceğim kadar tatlı doldurmuştum, bütün hücrelerim glikozla dolup taşmıştı. "Artık daha fazla yiyemeyeceğim" doygunluk hissiyle rahatladım, sağlıklı beslenmeye başladığınız ilk zamanlarda "canım bir şey istiyor, bir şey eksik ama ne?" hissindeki eksik olan bir şey tam olarak bu işte. Aşırı glikoz yüklenmesiyle gelen mayışma.

Tam olarak eskiye dönmüştüm. Aylar sonra Sıfır Şeker dönemime "ara" vermiştim.

Devam edecek.